Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Seçimlerin Ardından

Resim
Birçok duygunun iç içe yaşandığı günlerdir seçim günleri. Sıcağı sıcağına analiz etmek doğru sonuçlar getirmez. Sonuçları sindirerek yorum yapmak daha doğru olandır. Peki, partiler aldığı oylar ne anlama geliyor? Her parti kendi özelinde bu sonuçları nasıl yorumluyor? Ve muhalefet kanadının üstünde oldukça durduğu İnce’nin oy oranı ne anlama geliyor? AKP Partinin cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmış olsa da aynı başarı parti için geçerli değil. Kasım 2015 seçimlerine göre tam 7 puan kaybeden iktidar partisi, parlementodaki mutlak çoğunluğunu da yitirmiş durumda. Yeni düzenlemelere göre parlementoda artık 600 koltuk var ve AKP bu 600 koltuğun 295’ine sahip oldu.(Kasım 2015: 317) Bu da, seçim öncesi ittifak yapılan MHP’ye 300 milletvekilini geçebilmek için bağlı duruma düşüldüğünü gösteriyor. MHP Hiç kuşku yok ki, seçimlerin en büyük sürprizi MHP’den geldi. Herkes, İYİ Parti’nin ortaya çıkması ve AKP ile yapılan ittifak ile MHP

İhtimaller

Resim
Cumhurbaşkanlığı seçimini kim kazanacak? Seçim ikinci tura kalacak mı? Parlementoda çoğunluğu hangi taraf sağlayacak? Parlemento için ayrı, cumhurbaşkanlığı için ayrı oy verileceğinden farklı kombinasyonlar ve farklı senaryolar ortaya çıkıyor. Fakat içlerinden biri kendi içinde bambaşka sorular ürettiği için diğerlerine göre daha fazla merak konusu: Cumhurbaşkanının Erdoğan, parlementonun da muhalefet çoğunluğunda olduğu seçim sonucu denklemi. Diyelim ki (ilk tur veya ikinci tur) seçim sonuçlarına göre mevcut cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmaya hak kazandı. Fakat, AKP ve MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı, Millet İttifakı + HDP’ye karşı parlementoda çoğunluğu sağlayamadı. Öncelikle bu durum, Cumhur İttifakı önderleri ve özellikle Erdoğan’ın hiç hoşuna giden bir parlemento sonucu olmayacaktır. İki tarafın bu kadar birbirinden koptuğu bir ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, meclisin çoğunluğu muhalefetteyken mecliste alınan kararların geçmesi pek mümkün görünm

Çiller'in Dönüşü

Resim
AKP’nin “Büyük İstanbul Mitingi” gerçekleşmeden önce, hemen hemen herkes güne damga vuracak konunun mitinge katılım oranı olacağını düşünüyordu. Fakat öyle olmadı. Yenikapı’daki insan sayısından veya kadrajlara yansıyan kalabalıklardan da daha çok konuşulan, uzun zamandır siyaset arenasında gözükmeyen sürpriz bir isim oldu: Tansu Çiller.   Sahneye çıkarak halkı selamlayan, sonra da gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çiller’in bir cümlesi ise dikkat çekiciydi: “Milli şuurla buradayım. ” Peki, Çiller’in Türkiye tarihinde nasıl bir yeri vardı? Genç kuşağın (geçmişe dönük ciddi bir araştırma yapmadılarsa) ismen tanıdığı ve doksanlı yıllara damgasını vuran Türkiye’nin ilk kadın başbakanıydı Tansu Çiller. Bir bakıma, şimdilerde “o kötü yıllar” diyerek gönderme yapılan dönemlerde zirvede olan kişiydi. Akademide, başlıca ekonomi alanında uzmanlaşan Çiller’i o dönemde yine ön plana çıkaran şey “uzmanlaştığı” alandı. 5 Nisan 1994 kararlarıyla ekonomiye yön vermeye çalışan Çille

Son 1 Hafta

Resim
Baskın seçim görünümlü erken seçimin gerçekleşmesine 1 hafta kaldı. Bugüne kadar muhalefetteki 5 cumhurbaşkanı adayı vaatleriyle, açıklamalarıyla gündemden düşmedi. Peki, geldiğimiz bu noktada cumhurbaşkanı adaylarının seçim süreci performansları nasıldı? Muharrem İnce Cumhurbaşkanı adayı olarak isminin açıklandığı gün, parti rozetini çıkartıp Türkiye rozeti takmıştı. Vermek istediği mesaj netti: Tüm Türkiye’nin cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Gittiği meydanlarda, TV ekranlarında ve sloganlarında da hep bu mesajı vurguladı. İsmine kuşkulu yaklaşan partilileri performansıyla memnun etti ve bir bakıma CHP seçmenini kendi ismi etrafında konsolide etti. Bunun dışında, ana akım medyadaki hazırcevaplığını öne çıkardığı dikkat çekici performansı, Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmesi, sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanması, Erdoğan’a verdiği espritüel karşılıklarla genel anlamda iyi bir sınav verdi. İkinci tura kalması halinde Kürt seçmenden oy alabileceği öngörülürken, m

Gerçeküstü Gerçeklik

Resim
Son dönemde iktidar kanadında birçok açıklama tarihin tozlu sayfalarıyla ve gerçekle uyuşmuyor. Her ne kadar karşılarındaki insanlar bu açıklamalar yapılırken onları çılgınca alkışlasalar da ekran karşısındaki milyonlar bu uyuşmazlıkları hayretle takip ediyor. İlk başlarda “basit bir dil sürçmesi” ya da “yanlış bilgilendirme” olarak görülen gerçeküstü gerçeklerle alakalı artık sosyolojik ve/veya psikolojik analizler yapılıyor. Peki bu açıklamalar nelerdi?   28 Nisan 2018: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İzmir mitinginde kendi dönemlerinde Adnan Menderes Havalimanı’nı yaptıklarını söyledi. Ancak havalimanı AKP döneminden 15 yıl önce, 1987’de açılmıştı.   27 Mayıs 2018: Cumhurbaşkanı Erdoğan Isparta’daki mitinginde “Üniversiteyi Isparta’da kim kurdu? Biz kurduk”  dedi. Ancak Isparta’daki Süleyman Demirel Üniversitesi 1992 yılında Süleyman Demirel tarafından kurulmuştu.   1 Haziran 2018: Erdoğan, Adıyaman’daki mitinginde Adıyaman’daki havalimanını kendilerinin yaptığı

Fay hattında bir ortaklık: Cumhur İttifakı

Resim
Başkanlık sistemine Devlet Bahçeli’nin göz kırpmasıyla başlamıştı AKP-MHP ortaklığı. “Meclis’e getirirlerse onay veririz” diyerek referandumun önünü açmıştı MHP lideri. Referandum süreciyle beraber de her geçen gün birbirine yaklaşmaya, hatta iç içe geçmeye başladı bu iki parti. Seçim sürecinin startını da yine Bahçeli vermişti. Normalde 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlemento seçimleri için “erken seçim”i ilk kez gündeme getiren oydu.   İYİ Parti’nin Akşener önderliğinde kurulması, toplum nezdinde ilgi çekici olması ve birçok konuda AKP ile aynı söylemlerde bulunulması Bahçeli’nin alanını daraltmıştı. Diğer yanda da AKP, seçimlerde hem parlemento çoğunluğunu hem de cumhurbaşkanlığında yüzde 50’yi yakalamak için MHP’yi uygun bir adres olarak görmüştü.Böylece, kısa bir süre öncesine kadar birbirine demediğini bırakmayan iki partinin bir araya gelmesi kaçınılmaz hale gelmişti. Cumhur İttifakı işte bu şekilde (BBP de eklenerek) kuruldu. MHP, “kimsenin şaşırmayacağı

Özgür(!) medyanın dayanılmaz çaresizliği

Resim
Seçim süreci başladığından itibaren muhalefetteki tüm cumhurbaşkanı adayları “medyaya rağmen” sesini halka duyurmaya çalışıyor. Peki neden “medyaya rağmen”? Örneğin, son yapılan araştırmalara göre devletin televizyonu olan TRT’de Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a 28 saat yer verilirken, CHP ve İnce’ye 2 saat 51 dakika, İYİ Parti ve Akşener’e 9 dakika, HDP-Demirtaş ve Saadet-Karamollaoğlu ise pas geçildi. (0 dakika) Önde gelen iki özel haber kanalında da durum değişmedi. İkisinin toplamında Cumhur İttifakı ve Erdoğan 70 saat 13 dakika ekrandayken, CHP ve İnce 22 saat 12 dakika, İYİ Parti ve Akşener 17 dakika kendilerine yer bulabildi. HDP-Demirtaş ve Saadet-Karamollaoğlu’na ise yine aynı tarife uygulandı. (0 dakika) Bu adaletsizlik yalnızca ekranlardaki süre farklılıklarında değil, gazetecilerin tutum ve davranışlarında da ortaya çıkıyor. Bu durum, Muharrem İnce’nin katıldığı 2 yayında da (CNN Türk ve Habertürk) açıkça gözlemlendi.   Ekranlarda muhalefet adaylarına şans

Marankizm

Resim
Kuşkusuz, sandığa gitmek, vatandaşın bireysel hak ve özgürlüğüyle seçimini yapması demokraside olmazsa olmaz bir unsur. Ancak sandık, demokrasi için bir araç rolünden çıkarak, ülkede demokratik bir ortam olduğuna dair tek kanıt rolüne bürünüyorsa durum pek iç açıcı değildir. Sandıktan çıkan sonuç, kazananlar dışında kaybedenleri de hiçe saymamalı veya kazananlar tarafından bir nevi cezalandırılmamalıdır.   Türkiye, yaklaşık 1 ay sonra “cumhurbaşkanlığı seçimi” adı altında aslında tercih ettiği yönetim sistemini oylayacak. Sokağa çıksanız neredeyse herkes bu seçimin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu belirtebilir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin peşinden gidenler ile tüm kuvvetlerin tek bir elde toplanmasını isteyenler iki ana hattı oluşturuyor. Fakat ne yazık ki, son yıllarda gittikçe artan kutuplaşma sebebiyle bu iki ana hat arasındaki toplumsal gerginlik ihtimali endişe verici bir şekilde ortada duruyor.   Ülkenin tabiri caizse karpuz gibi ortadan ikiye ayrıldığı

Avantajları, dezavantajlarıyla Meral Akşener

Resim
Seçim gününe tam 1 ay kaldı. Adaylar kimi zaman televizyon kanallarında, kimi zaman da miting alanlarında karşımıza çıkıyor. Bazen de özgür(!) medyanın da etkisiyle seçmene ulaşamıyor. Bunlardan biri de İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener. Kurulan yeni partinin ve kurucusu olan kendisinin toplum nezdinde bir kıpırdanma yarattığı ortada. Peki, bu kıpırdanma güçlü bir aksiyona dönüşebilir mi? Bir başka deyişle, Akşener sahiden kendinden emin bir şekilde belirttiği gibi cumhurbaşkanı olabilir mi? Bu soruya cevap verebilmek için hem Akşener’in sahip olduğu fırsatlara, hem de madalyonun öbür yüzüne bakmak gerekiyor. Avantajları 1)Milliyetçi-muhafazakar seçmen Artık herkes az çok emin ki, “eski MHP” seçmenlerinin neredeyse dörtte üçü oyunu İYİ Parti ve Akşener’den yana kullanacak. Aslında bu beklenen bir durum. Yakın geçmişe baktığımızda Akşener’in yarattığı etkinin MHP Genel Seçimleri esnasında bariz bir şekilde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. O dö

Seçimlerin vazgeçilmezleri

Resim
Farklı farklı beklentiler, her gün başka yerlerde yapılan mitingler, uzun süre konuşulan anket sonuçları. Malum, seçimlere yaklaşık 40 gün kala gündem çok yoğun ve herşeyi yakalamak da bir o kadar zor. Belirsizliğin yaratttığı yoğun merak duygusunun hakim olduğu şu günlerde yüzümüzde tebessüm oluşturacak, ve seçim gününün “olmazsa olmaz”larını da paylaşmak gerekir. Anadolu Ajansı’nın ilk sonuçları Oylar verildi. Sandıklar kapandı ve oylar sayılmaya başlandı. Bu andan itibaren ilk sonuçlar merakla beklenir. İlk haber ise genelde Anadolu Ajansı’ndan gelir. Referandum, genel seçim, yerel seçim hiç farketmez. Anadolu Ajansı’nın ilk sonuçlarında makas her zaman çok fazladır. Süre ilerledikçe makas yavaş yavaş kapanır. Tıpkı son referandumda olduğu gibi. Bu durum artık muhalefet kanadında da klasikleşmiş bir çağrıda bile yer alır. “Moralleri bozmayın, sandıkları terk etmeyin, Anadolu Ajansı’nın verilerine itibar etmeyin.” Fatih Portakal - İsmail Küçükkaya coşkusu Ola

T A M A M

Resim
“Milletimiz tamam derse kenara çekiliriz.” 8 Mayıs 2018, belki de bu cümleyle hatırlanacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında 16 yılda yaptıkları uygulamaları anlattıktan sonra kurdu bu cümleyi. Bu sözlerin ardından sosyal medyada eşi benzeri pek fazla görülmemiş yaşandı ve Twitter’da “T A M A M” kelimesiyle 2 milyona yakın mesaj paylaşıldı.   Aslında Erdoğan’ın bu söylemdeki esas amacı “seçimi kaybetseler de gitmezler” iddialarının arttığı bir dönemde, sandıktan çıkan sonuca saygı duyacağının vurgusunu yapıp hem bu iddiaları net bir dille yalanlamak, hem de piyasaları az da olsa rahatlatmak istedi. Fakat, kullanılan cümle toplum nezdinde büyük bir yankı uyandırdı ve kar topu gibi büyüyerek muhalefetin sloganına dönüştü.   Twitter’da bulunanlar arasında muhalefetin cumhurbaşkanı adayları olan İnce, Akşener, Demirtaş ve Karamollaoğlu da vardı. Yani belli ayrışmalardan dolayı bir araya gelemeyen partiler bile,   T A M A M çatısı altında buluştu.   Aslın

Muharrem İnce: Tabana mı yoksa Türkiye'ye mi güvence?

Resim
4 Mayıs cuma günü, çoğu insanın beklediği üzere Muharrem ince ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı oldu. Kemal Kılıçdaroğlu ismi henüz açıklamadan sabah saatlerinde net bilgiler gelmeye başlamıştı. Hatta slogan bile belli olmuştu: “Türkiye’ye güvence Muharrem İnce”. Peki Muharrem İnce gerçekten tüm Türkiye’nin adayı olma potansiyeline sahip mi? Evvela, İnce’nin cumhurbaşkanı adayı olarak yaptığı ilk konuşmada tüm Türkiye’nin adayı olacağını belirterek CHP rozetini genel başkana emanet etmesi, bunun karşılığında da Kılıçdaroğlu’nun kendisine Türk bayrağı rozeti takması anlamlı bir giriş oldu. İnce, konuşmasının devamında da tüm vatandaşları kapsayıcı dili kullanmaya özen gösterdi.   Şu bir gerçek ki CHP, Muharrem İnce’yi aday göstererek diğer muhalefet adaylarına oy eğilimi gösterebilecek seçmenlerinin kendi adayına oy vermesini hedefledi. Adayın isminin açıklandığı cuma gününe kadar parti tabanında gitgide artan İnce sesleri durumu zaten neredeyse geri dönülmez bir

"Millet İttifakı"

Resim
Mayıs ayının ilk günleri muhalefetin “ittifak bloku” haberleriyle başladı. Buna göre, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan ittifak grubu cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması durumunda, aralarından hangi cumhurbaşkanı adayı en yüksek oyu alırsa o adayın çatısı altında buluşacak. Bunun yanında Meclis’te çoğunluğu sağlama amaçlı olarak, kritik bölgelerde milletvekili adaylıkları için de ittifak olacak. Bana kalırsa, bu durumun muhalefet için hem olası iyi yönleri hem de belirsiz yönleri var. İyi yönlerinden başlayacak olursak: 1)Topluma verilen mesaj   İttifak yapan partilerin kuruluş ilkelerine, temel ideolojilerine bakacak olursak bazı partilerin yan yana gelmesinin bile imkansız olduğu anlaşılabilir. Fakat bu 4 parti, tüm bunları geride bırakarak topluma parlementer rejimin, kuvvetler ayrılığı, hukuk üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi olguların ideolojiler ve ilkeler üstü olduğunu net bir dille aktarabilirse toplum nezdinde ciddi bir

Strateji mi yoksa basiretsizlik mi?

Resim
Erken seçim kararı alındıktan sonra muhalefet tarafında flu gibi gözüken tablo, Abdullah Gül’ün beklediği konsensus oluşmadığı için aday olmayacağını açıklamasıyla netleşmeye başladı. Gül’ün çatı aday formülüne en baştan karşı çıkan Meral Akşener, şaşılmayacağı üzere İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı oldu. HDP’de Selahattin Demirtaş ismi öne çıkmış durumda. Saadet Partisi’nde ise Gül’ün açıklaması sonrası ibre genel başkan Temel Karamollaoğlu’na döndü. Peki, meclisteki (CHP dışında) tüm partilerin adayları neredeyse kesinleşmişken ana muhalefet partisinin bu zamana kadar adayını açıklamaması ne ile açıklanabilir. Bu gerçekten bir strateji mi yoksa somut bir plansızlık göstergesi mi?   Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda başından itibaren en gizemli parti CHP’ydi. 10 günlük süreçte parti içerisinde neler olduğuna bakacak olursak: - Parti içinde Kılıçdaroğlu’nun aday olması gerektiği savunuldu. - Bazı milletvekilleri genel başkanın aday olmaması durumunda adaylığa ta

"15'ler olayı" ve "Güneş Motel"

Resim
22 Nisan günü, CHP’den 15 milletvekili İYİ Parti’ye geçtiğinde bu durum çoğu insan tarafından “beklenmeyen manevra” olarak yorumlandı. “Cumhur İttifakı” liderleri, sözcüleri ise bu hamleyi öfkeyle karşılayıp Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan “Güneş Moteli Olayı” ile bağdaştırdı.   Peki gerçekten de CHP ile İYİ Parti arasında olan bu milletvekili geçişi, bahsedilen olayla benzerlikler gösteriyor muydu? Belki de bunu daha iyi anlayabilmek için “Güneş Moteli Olayı” nı incelemek gerekir. 5 Haziran 1977 yılında gerçekleşen seçiminde başarılı bir sınav veren fakat hükümet kurmak için yeterli milletvekili sayısına ulaşamayan CHP, azınlık hükümeti kurma yoluna gitti. Fakat bu hükümet, mecliste güvenoyu alamadı. Devamında milliyetçi partilerin birleşmesiyle oluşan ve tarihe adı 2.Milliyetçi Cephe (AP, MSP, MHP) olarak geçen ittifak grubu 41. Türkiye hükümetini kurdu. Fakat, devamında Adalet Partisi içinde fikir ayrılıkları oluşmaya başladı ve bunun sonucunda 12 AP millet

Çatı aday? Gül?

Resim
24 Haziran 2018. Bu tarihi önümüzdeki 2 ay boyunca sıklıkla duyacağız. Türkiye, muhtemelen gelecekte de kitaplarda yerini alacak, tarihi bir erken seçime tanıklık edecek. Vakit dar, herkesin kafasındaki sorular ise oldukça fazla. En gündemde olanlarından biri ise muhalefetin Abdullah Gül’ün ortak aday olarak gösterip göstermeyeceği. Bildiğiniz üzere erken seçim tarihi ilan edildikten sonra tüm liderler görüşmeler gerçekleştirdi, dikkat çekici açıklamalar yaptı. Şu ana kadar en dikkat çekici olay ana muhalefet partisi CHP’nin seçimlerde sıkıntı yaşamaması için İYİ Parti’ye 15 milletvekilini “emanet” etmesi oldu. Şimdilerde muhalefet kanadının çoğunluğundan takdir gören, iktidar kanadında ise “Güneş Motel” benzetmesi yapılarak büyük tepkilere yol açan bu durum uzun süre konuşulacağa benziyor. Peki, CHP ve İYİ Parti bu denli kararlılıkla aynı yola ilerlerken, seçim sürecinin kilit partisi noktasına gelen Saadet Partisi’yle de dirsek teması kurarken üç partinin de onayladığı bi